Ressam, Gazeteci, Yazar Fikret Otyam

 Ressam, Gazeteci, Yazar                                                   Fikret Otyam

FİKRET OTYAM (1926-2015)

Eski adıyla İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Bölümü, Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi’nden mezun oldu (1953). Öğrencilik yıllarında (1950) sanat yazıları yazarak gazeteciliğe başladı. Ünlü çağdaş yazarlarımızın roman, öykü, şiir kitaplarının kapak ve iç resimlerini yaparak, resimden kopmamaya çalıştı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan yaptığı röportajlar ve çektiği fotoğraflar, büyük yankılar uyandırdı. Ressam dost Rasin’in verdiği boya ve fırçalarla yeniden resme döndü  (1974). Röportaj ve fotoğraflarında olduğu gibi tuvallerinde de, Anadolu insanını resmetti. Sık sık keçi ve başı örtülü Anadolu kadınlarını figür olarak kullandı.

Gazeteden emekli olduğu 1979 yılından bu yana çalışmalarını Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde sürdüren Filiz ve Fikret Otyam çifti yeni yaşam yeri olarak 2003 yılında Antalya Beydağları’nda Bayır köyüne (Geyikbayırı) göçtüler. Otyam’ın çoğu çeşitli baskılar yapmış kırk beş kitabı, ‘Mayın’ adlı bir oyunu ve ‘Toprak’adlı filme alınmış senaryosu vardır

Fikret Otyam, 2015 yılında Antatlya’da hayata veda etti.

.                                       

“Sayın Otyam, bize resim eğitiminizden ve gazetecilik yıllarınızdan bahseder misiniz?”

“1943 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Çallı İbrahim Atölyesi’ne girmiştim. Bu arada şair, yazar ve ressam olan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu ve öğrencilerini çok seviyordum, dışarıda çalışıyorlardı. Daha sonra Çallı hocayı darıltmama rağmen, ben Bedri Rahmi’nin öğrencisi oldum. Çallı küstü bana, darıldı ama bağdaşamadım, çok saygı duyduğum bir hocaydı ama delifişek de bir taraf ağır bastı.”

“Fikret Otyam gazeteciliğe nasıl başladı?”

1950 yılında sanat yazıları yazmaya karar verdim. Resmi seviyorum, bu işten anlıyorum ‘Son Saat’ gazetesine gittim. O zaman tabii küçük gazete, büyüklerde yer yok. Cihat Baban, git işine diyerek, bir, bir buçuk ay beni almadı. O zaman toplu sözleşme yok, sendika yok. O sırada polis muhabiri bir toplantıya gitti ve izin istedi, “Vermiyorum, seni de kovdum,” dedi. Bana döndü, “Adliye polis muhabirisin,” dedi ve böylece gazeteciliğe başladım. İki buçuk yıl burnuma kan koktu; cinayetler, yaralamalar, esrar, eroin, vurma, kırma ama İstanbul’un bir başka yönünü gördüm orada.

            Daha sonra saygıyla anıyorum Falih Rıfkı Atay’ın gazetesi Dünya’ya, bir nevi Cumhuriyet’ti o zaman, yazı işleri müdür yardımcısı, sanat sayfa yapımcısı, bir ropörtaj yazarı olarak girdim. Akademiyi bitirdiğimde üç yıllık gazeteciydim. Falih Bey bana “Kuzum Otyat Bey,” dedi, Otyat derdi bana, soyadımı doğru söylemedi. “ Bilet alalım Hopa’ya kadar gidin gelin, dinlenin,” dedi. Ben de:  “Efendim Doğu’yu, Güneydoğu’yu bilmiyorum,” dedim.                            “Oraları sıcaktır, ne yapacaksınız ? ” dedi. İzin kopardım sözün kısası.

            1953 yılının Temmuz ayında kendimi, şu andaki Birecik Köprüsü’nün olduğu yerde, Fırat kenarında buldum, salla karşıya geçtik. Sevdadır bu, sevdaladım. O bölgeye bu sevdam, 2003 yılında hala devam ediyor.

            Babam Aksaray’da eczacıydı. Küçükken, eczanemizde çalışırdım. II. Dünya Savaşı, yokluk yılları. Dedim ki “Bir büyürsem, bir adam olursam, bu insanların yanında olmak istiyorum. Bu isteğim gazetecilik ile gerçekleşti. 1953 yılından beri, hala oranın her sorunu, sanki benden sorulurmuş gibi sahip çıktım. Oranın susuzluğunu gördüm, 1953’de gittiğimde Hane El Barur diye bir köy. Mataramda su bitti, cipten indim: “Bir bardak su istiyorum,” dedim. Buzlu cam bardakta, peşkirden süzülmüş, çamur içinde bir su getirdiler içemedim, döktüm. Elli çift göz, arkasından baktı. Sonradan, o suyu beş saat öteden, kadınların iki yüz metre ip çekerek, kırbağla getirdiklerini öğrendim. Onların süper fotoğraflarını çektim. Sinema filmi çektim. Fotoğraf  sergileri açtım ve “Aşağıda bakın Fırat gür gür akıyor, ey kardeşler sabredin, bu Fırat’a bir gün gem vurulacak, siz de her insan gibi sudan nasibinizi alacaksınız,” dedim. Bu 1953 yılı Temmuz ayında, Dünya gazetesindeki röportajımın bir bölümüdür.

            Kırk beş kitabım var basılmış, bir o kadar da basılmayı bekleyen ve bunun belki kırk tanesi Doğu ve Güneydoğu Anadolu sorunlarını kapsar. O zamanlar Devlet Su İşleri Genel Müdürü olan Süleyman Demirel, bu topraklara 1955 yılında ayak basmıştı.

İlginizi Çekebilir

1 Comment

  • Great content! Super high-quality! Keep it up! 🙂

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir