RAMAZAN TEKNİKEL: “Dergiler bir bakıma genç şair- yazarların kanat alıştırma yeridir”
“Dergiler bir bakıma genç şair- yazarların kanat alıştırma yeridir”
“AY ALTINDA BİR KOŞU” ADLI ÖYKÜ KİTABI
ve EDEBİYAT ÜZERİNE SÖYLEŞİ
Ramazan Teknikel, 1955 /
Besni – Adıyaman doğumlu. Uzun yıllar öğretmenlik yaptı.
İlk yazısı 1977’de Milliyet Sanat’ta, ilk şiiri 1978’de Türk Dili dergisinde yayımlandı.
Şiir, öykü ve yazıları Türk Dili Dergisi, Yeditepe, Varlık, Çağdaş Türk
Dili, Milliyet Sanat, Oluşum, Özgür Edebiyat, Sarnıç, Sincan İstasyonu, Roman
Kahramanları, Üvercinka, Gösteri dergilerinde göründü.
Kitapları:
İncirin İkinci Tadı, şiir (2011 Abdülkadir Bulut Şiir
Ödülü)
Şiire Teğet Yazılar, deneme
Yazının Gölgesinde, deneme
Zerrin ya da Dağların Ötesi, anı roman
Ay Altında Bir Koşu, öykü
Çocuk Kitapları:
Kırlar Ne Güzel, şiir
Çocuk ve Bahar, şiir
Çiftlikte Bir Gün, öykü
Söz Dinleyen Uç Uç Böceği, şiirsel fabl
Kırların Kraliçesi Kim, şiirsel fabl
Kedi Suti’nin Günlüğü, fabl
Bir Kaplumbağanın Anıları, fabl
Ödülleri:
2010 – Sabahattin Ali Şiir Ödülü
2011 – Abdülkadir Bulut Şiir Ödülü
2012 – Cahit Külebi Şiir Ödülü
2013 – İsveç-Tavkirar Şiir Ödülü
2016 – Mihrî Hatun Şiir Ödülü
Yirmi beş öyküden oluşan “Ay Altında Bir Koşu” adlı öykü kitabı, 117 sayfa, Şubat 2017’de Eşik Yayınlarından çıktı. Öykülerin büyük çoğunluğu kısa öykülerden oluşuyor.
Ramazan Teknikel, Ankara edebiyatının önemli isimleri arasında yer alan, edebiyatı yaşam şekline dönüştürmüş bir yazardır. Kendi söylemiyle o; tam bir ‘edebiyat ve dergi tutkunudur.’ Edebiyat dergilerinin yılmaz savaşçısıdır, onların ayakta kalabilmesi için elinden gelen her desteği sağlar. Edebiyata gönül verenlere dokunan sihirli bir eldir o. Beğendiği bir sözü, bir tümceyi, bir şiiri mutlaka bir kenarda saklar ve yeri geldiğinde söylemek için ortaya çıkarır. Sakin, huzurlu, nükteci bir insandır. O hem iyi bir yazar, hem de iyi bir okuyucudur. Teknikel, gözlem gücü çok yüksek bir yazardır. Hiçbir ayrıntı dikkatinden kaçmaz.
“Ay Altında Bir Koşu” genelde günlük yaşamda sıkça
rastladığımız sıradan insanların sorunlarını, çaresizliklerini,
fırsatçılıklarını, zaaflarını; mizahi ve şiirsel bir dille anlatan öykülerden
oluşuyor. Bu öykülerde; okumuş, cahil, saf, zeki, varlıklı, yoksul çok geniş
bir insan yelpazesi kadar, çok zengin bir konu çeşitliliği de göze çarpar. Ramazan Teknikel’in öykülerindeki
karakterlerin tipik özellikleri, takıntıları bizi gülümsetir. Teknikel’in öğretmenliğinin
de katkısıyla, insanları iyi tanıyan yönü, öykülerinde de dikkati çeker.
Kitabın ilk öyküsü ‘Anladı’dan:
“… Adam ilk gelen otobüse bindi. Tüm ceplerinde bilet aradı. Ya da arıyormuş gibi yaptı. Yolcular ona baktı. Hepsi bunu anladı.
Otobüsün arkalarına doğru baktı. Fazla bilet sordu. Herkes onu anladı. Ellerini cebine götürdü, elleri cebine sığmadı. Burnunu tuttu, burnu yüzüne, yüzü kafasına sığmadı. Adam otobüse sığmadı.
Eliyle saçını düzeltir gibi yaptı. Şoför bunu anladı.
Şoförün yüzüne bakar gibi durdu. Yol bunu anladı.
Yolcular kendine bakıyor sandı. Şoför kendine bakıyor sandı. Yol kendine bakıyor sandı. Yolcular bunu anladı.
Boş bir koltuğa oturdu. Koltuk bunu anladı.
Yanındaki adam kasketliydi. Önce kasketini ve ellerini gördü. Kasketi
sekizgendi. Elleri kocamandı. Parmakları uzundu. Kravatı yoktu. Bileti olmadığını
bilmiş miydi? Yolcu bunu anladı.”
“Bütün yazın türleri bir bakıma akrabadır, sadece daha çok imgeye yönelik olduğundan belki şiiri diğer türlere göre biraz daha değişik yere koyabiliriz.”
Sayın
Ramazan Teknikel, edebiyat yolculuğunuzda şiir, öykü, roman, deneme ve
çocuk kitapları gibi neredeyse edebiyatın her türünü içeren eserleriniz mevcut.
Sizce bu türlerin birbiriyle nasıl bir etkileşimi var? Kendinize en yakın
gördüğünüz alan hangisidir?
“ Sevgili Nurdane, sayıca fazla olmasa da şiir, öykü, roman,
deneme ve daha çok da çocuk yazını türünde yayımlanmış
kitaplarım, ayrıca bir romandan uyarladığım iki perdelik henüz basılmamış
bir de oyun dosyam var. Bütün yazın türleri bir
bakıma akrabadır, sadece daha çok imgeye yönelik
olduğundan belki şiiri diğer türlere göre biraz daha
değişik yere koyabiliriz. Uzun yıllar ilkokul öğretmenliği
yapmış olmamdan kaynaklanıyor olsa gerek, benim için çocuklar için
yazmak sanki bir adım daha önde gibi.”
‘Ay Altında Bir Koşu’ adlı öykü
kitabınızdaki ‘Anladı’ adlı ilk öykünüzde, iş
bulamayan
bir adamın, bu durumundan duyduğu rahatsızlık ve çaresizlik dile getiriliyor.
Cümle sonlarında kullandığınız aynı kelime vurgusu, öyküye şiirsel bir tat da
katmış. Böyle bir anlatımda şairliğinizin de etkisi olabilir mi?
“ Sizin de belirttiğiniz gibi, kitabın ilk öyküsü olan ‘Anladı’ oldukça
şiirsel bir dille kaleme alınmış. Bu öyküdeki şiirsellik, şiire olan
yakınlığımla ilintili olsa gerek. Aslında bir bütünlük olması açısından,
kitapta yer alan tüm öykülerin
bu biçimde yazılmış olmasını isterdim. Böylece kendi öykü
dilimi, biçemimi bulmuş olur, özgün bir söylem geliştirmiş olurdum
ama diğer yandan, bu tür bir yineleme okurda bir bıkkınlık
da yaratabilirdi.”
“Ben öyküyü değil, öykü gelir beni bulur.”
Kitaba adını da veren “Ay Altında bir Koşu” adlı öykünüz, bir sitede oturanların dostluk, komşuluk adına temmuz ayı süresince her cumartesi ay altında hafif tempolu gece yarısı koşusu düzenlemelerini konu alıyor. Böyle ilginç, özgün konuları nasıl buluyorsunuz?
“ Ay Altında Bir Koşu öyküsü, her ne
kadar öykünün kahramanlarından Arzuhalci Taylan ile Emlakcı Fethi’ye
ayrılan satırlar az olsa da, bir bakıma
onların kişilikleri ve öyküde
üstlendikleri rolleri üzerine kurulmuş bir
öykü sayılır, öykünün asıl esprisi onlardır çünkü. Küçük bir
yaşanmışlık üzerine eklenerek kurgulanmış bir öykü. Burada bir konuyu
açıklamış olayım: Ben dosyayı yayınevine başka bir ad altında göndermiştim.
Kitaba bu adı yayınevi önerdi, dosyada yer alan bu öykünün adını, kitap
adı da olarak ben de pek beğendim, hatta bu
ismi neden önceden ben düşünmedim diye de hayıflandım,
kitaba çok yakıştı ayrıca.”
‘Şemsiye’ öyküsünde, plajda şezlong parası vermemek için, kuma şemsiye
gömmeye çalışan beceriksiz bir adamın çabası, mizahi bir dille anlatılıyor.
Öykülerinizde, gözlemlerinizin önemli bir yer tuttuğundan söz edebilir miyiz?
“ Elbette,tüm öykülerim az veya çok bir gözlemden
esinlenerek yazılmış öyküler. Yayınevinin sayfasında kitapla ilgili
şöyle bir not var, bence tam da bu sorunuza yanıt olacak bir metin: “Ramazan Teknikel’in kalemi,
bir nevi fotoğraf makinesi; öyküleri ise hayattan bir karenin fotoğraflanması
şeklinde değerlendirilebilir. Bu manada yazar en iyi ve sanatsal kareleri bu
yapıtında yakalamıştır diyebiliriz. Eserdeki keskin, kısa cümleler ve bütünü
tamamlayan detaylar, üslup ve anlatıdaki sakinliği, öncelikle dikkati çeken
unsurlardır.”
‘Bir Başka Sağanak’ adlı öykünüz
ödüllü bir öykü. Bunun hakkında neler söylersiniz?
“ Bir Başka Sağanak kitabın son öyküsü, aynı zamanda da yazdığım son öykü. Öyküde
yer alan ‘piyangocu, gerçek yaşamdan bir kişi. Olayın bir bölümü kurgu olsa da
özünde yaşanmışlık var. Öyküdeki piyangocu hemen
her gün çarşıda, pazarda, sokakta sıkça rastladığımız emeğiyle
geçinen insanlardan biri. Bu öykü, kitapta yer alan hüzünle biten
birkaç öyküden biri, diğer öykülerde pek hüzün görülmez, çünkü ben tüm sanat
yapıtlarının insana yaşamı sevdirmesi, yaşama sevinci vermesinden yanayım.Sizin de belirttiğiniz gibi,
bu öykü 2016 Ümit Kaftancıoğlu Öykü Yarışması’nda ödül almıştı.”
Sayın
Ramazan Teknikel, öykülerinizde alışılmışın dışında farklı konuları ele
almışsınız. Kahramanlarınızsa, aramızda yaşayan sıradan ve tipik insanlar.
Öykülerinizi oluştururken nelerden besleniyorsunuz?
“ Sevgili Nurdane,
belki okurken bunu size hissettirmiş olabilir, kitapta yer alan birçok
öykünün özünde çok az da olsa, bir bölümlük, bir
paragraflık, bir satırlık da olsa mutlaka kendini yazdıran bir
yaşanmışlık, bir tanıklık var; küçük de olsa gerçek yaşamdan bir
kesit.Yani ben öyküyü değil, öykü gelir beni
bulur. Her öykümde ayrı kişilikte insanlar var, bunlar
birbirlerine pek benzemezler, bir öyküdeki kişiyi diğer öyküye alsak sanırım büyü
bozulur, o kişi sadece o öyküye yakışır çünkü, o öyküye
aittir.
Ay Altında
Bir Koşu” ne kadar sürede tamamladığınız bir kitap?
“ Kitapta yer alan yirmi beş öyküdensadece ‘Bir
Kayısı Mevsimi’ adlı öykü, Ankara’ya taşınmadan önce yazdığım bir öykü.
Diğer öykülerin tümü Ankara’ya taşındığım 2007’den sonraki on yıllık
süreç içerisinde yazılan öyküler, diğer bir söylemle yirmi beş
öykünün yirmi dördü Ankaralı. Doğrusu siz bu soruyu yöneltince,
acaba Ankara’ya gelmeden önce yazılmış olan ‘Bir Kayısı Mevsimi’ öyküsünü
kitaba almasa mıydım diye düşündüm bir an; çünkü o, bir kentin değil
kasabanın öyküsü, diğer yirmi dört öykü ise su katılmamış kent
öyküleri, hem de öz be öz Ankaralı.
Edebiyat dergilerinin, edebiyat dünyasındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Dergiler şiirin, öykünün, denemenin ilk sınama yeridir. Şairin, yazarın ürünlerini basılı olarak gördüğü ilk alandır. Bir an dergilerin olmadığı bir edebiyat ortamı düşünüyorum da, ne kadar da sığ ve durağan olurdu, hele benim gibi iflah olmaz bir dergi tutkunu için, edebiyat çekilmez bir hal alırdı. Dergiler bir bakıma genç şair- yazarların kanat alıştırma yeri. Ali Püsküllüoğlu’nun 1978’de çıkardığı Yusufçuk dergisinde, genç şairlerin şiirlerine yer verdiği ‘kanat alıştırmaları’ adlı bir sayfa vardı, kanat alıştırmaları deyince bir an o sayfayı anımsadım. Ben şair- yazarları kitaplarından çok dergilerden izlerim. Dergiler deyince 70’li yıllarda büyük bir heyecanla izlediğim dergilerden birkaçının adını yazmadan geçmeyeyim; Varlık, Türk Dili, Yeditepe, Soyut, Türkiye Yazıları, Yusufçuk, Hisar, Edebiyat, Mavera, Dönemeç, Saçak… Öyle ki, bu dergilerin adlarını duymak bile heyecan verir bana.”
“Ben şair- yazarları kitaplarından çok dergilerden izlerim”
Edebiyat dergileri ve edebiyat etkinlikleri ile hep iç içe olmanız, yazarlığınızı nasıl
etkiliyor?
“ Sevgili Nurdane, sizinde belirttiğiniz gibi, edebiyat dergileri benim en büyük tutkum. 1974’te öğretmenliğimin ilk ayında tanışmıştım dergilerle. Malatya’da bir kitapçı vitrininde tomarla Varlık ve Türk Dili dergisini görünce heyecandan elim ayağıma dolaşmıştı. Zira o yıla kadar bir kitapçısı dahi olmayan bir taşra kasabasında yaşamıştım, dergilerin adını sadece Behçet Necatigil’in ‘Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nde okumuştum. O günden sonra, özellikle 1974- 1980 yılları arasında adresini bulup da izlemediğim bir edebiyat dergisi neredeyse yoktu, belki yirmi, belki otuz dergi, belki daha da fazla… Zira uzun yıllar yaşadığım taşrada, kırsal kesimlerde benim için tek heyecan edebiyat dergileriydi. Ben edebiyatı dergilerle sevdim.”
“Ben edebiyatı dergilerle sevdim”
Sayın
Ramazan Teknikel, edebiyat ödülleri hakkındaki düşünceleriniz nelerdir.
Sizce bu ödüller, yazarları teşvik edici bir özellik taşımakta mıdır?
“ Sevgili Nurdane siz de tanık olmuşsunuzdur, arada bir değişik
yerlerde şu veya bu nedenle edebiyat ödüllerine karşı çıkan, olumsuz
görüş bildiren yazılar okuruz, sözler duyarız. Verilen sürede o
kadar kitabın- dosyanın okunamayacağı söylenir, seçici kurulu eleştirenler
olur… Ama ben hep ödüllerden yanayım, zira ödüller
edebiyat dünyasının bir rengidir, motifidir, heyecanıdır. Edebiyat ödüllerinin
olmadığı bir edebiyat dünyası çok durağan ve
sessiz olurdu. Ödüller, özellikle genç şair- yazarların adlarını
duyurmaları için vazgeçilmez bir
araç, tatlı bir heyecandır.”
Sizce Ankara’da
sanat ve edebiyata yeterince yer veriliyor mu?
“Ankara’da Temmuz- Ağustos ayları dışında hemen her hafta en az beş
altı yerde edebiyat- sanat etkinliği düzenleniyor. Bu
etkinlikler için gerek Ankara’da yaşayan, gerekse başka illerden şair-yazarlar
davet ediliyor, söyleşiler, imza günleri düzenleniyor, resim
sergileri açılıyor. Etkinliklere Mülkiyeliler, Dil Derneği, Çağdaş Sanatlar
Merkezi, Cermodern ve daha başka cafe ve mekanlar ev
sahipliği yapıyor, Ankara’da yaşayan edebiyat dostlarının büyük ilgi gösterdikleri güzel
etkinlikler bunlar.”
“Ödüller, özellikle genç şair- yazarların adlarını duyurmaları için vazgeçilmez bir araç, tatlı bir heyecandır”
Sayın Teknikel,
size göre bizde yazarların karşılaştıkları en büyük sorunlar nelerdir?
“ Sevgili Nurdane, bu ortamı siz de yakinen bilirsiniz ki, adı
duyulmayan yazarların en büyük sorunu kitabını yayımlatma,
tanıtım, dağıtım sorunu. Koltuklarının altında dosyalarıyla
yayınevlerinden umutsuz dönen yazarlar, tek çıkar yol olarak
gördükleri kendi olanaklarıyla bastırdıkları kitaplar
ve asla üstesinden gelemedikleri dağıtım
sorunları… Kuşkusuz bu durum şairler için daha da zor, şiir
kitaplarının beş yüz basıp, onun da satmadığı bir ortamda şairler daha
da çaresiz durumda.”
Son olarak,
yeni çalışmalarınız var mı? Bize bu konuda da bilgi verir misiniz?
“Şu an yayına hazır bir şiir dosyası ile, Ankara’da izlediğim edebiyat etkinlikleri günlüklerinden oluşan ‘Konur Bir Şenliktir’ adlı bir dosya ve başta da belirttiğim gibi bir arkadaşımın aynı adlı romanından uyarladığım iki perdelik ‘Damatlar Derneği’ adlı bir oyun dosyam var, ayrıca bir kısmı dergilerde yayımlanan denemelerimi de bir kitap oluşturacak şekilde bir dosyada topladım. Bunların yanı sıra çocuklar için yazılmış, on kadar fabl dosyamın birkaçı yayımlanmak üzere yayınevinde sıra bekliyor, çocuklara yönelik bir öykü ile bir şiir dosyam da kitaplaşacak dosyalar arasında.
Nurdane Özdemir Sağkan