Muhlis Akarsu: “Akarsu’yum yansam da/ Kül olup savrulsam da/ Bazı bazı gülsem de/ Yine gönlüm hoş değil”

 Muhlis Akarsu: “Akarsu’yum yansam da/ Kül olup savrulsam da/  Bazı bazı gülsem de/ Yine gönlüm hoş değil”

Nurdane Özdemir Sağkan- 2019/ANKARA 

Muhlis Akarsu, çiftçilikle geçinen Bayram Akarsu’nun üç oğlunun en küçüğü olarak, 1948 yılında Sivas’ın Kangal İlçesinin Minarekaya köyünde doğdu. İlkokulu köyünde bitiren Akarsu, ortaokula Malatya’da başladı fakat ekonomik nedenler yüzünden orta ikinci sınıfta  ayrılmak zorunda kaldı.

Akarsu, küçük yaşlardan itibaren katıldığı muhabbetler ve cemlerde, Alevi-Bektaşi kültürünü öğrendi; saz çalıp türkü söylemeye, nefesler ve deyişler yazmaya başladı. Kısa zamanda sesinin güzelliği ile fark edildi. Alevi- Bektaşi cemlerinde ‘zakirlik’ yaptı. 

Mahzuni Şerif, Muhlis Akarsu’nun ilk yılları hakkında şu yorumda bulunmuştur: ”Genellikle kış günlerinde yapılan Bektaşi cem ve cemaatlerinde yörenin seyitlerinin ve ozanlarının etkisinde kaldı. Pek körpeyken, şiir yazmaya, deyişler, nefesler kurmaya başladı. Bu arada bağlama çalmaya, zakirlik yapmaya yöneldi. Etkileyici bir sesin sahibiydi”

Muhlis Akarsu, askerliğini Malatya’da yaptı. 1970 yılında İstanbul’a yerleşti, aynı yıl söz ve müziği kendine ait olan ilk 45’lik plağını çıkardı. İlk söylediği deyişlerde ve saz çalışında Davut Sulari ve  Mahzuni Şerif’in etkisi görülür. Akarsu bu arada, Alevi-Bektaşi aşık geleneğinden de kopmadı. Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Kul Himmet gibi ozanların birçok deyişini geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirdi.

Muhlis Akarsu, Mahzuni Şerif, Arif Sağ, Ali Ekber Çiçek, Mehmet Erenler, Musa Eroğlu, Yavuz Top, Aşık Gülabi, Ali Kızıltuğ gibi ozanlarla ortak kaset çalışmalarında bulundu.                              

Leyla- Muhlis Akarsu

1972 yılında Seyyit Halil Çiftlik’in kızı Muhibe Leyla Çiftlik ile evlendi. Bu evlilikten Pınar, Çınar, Damla adında üç kızı oldu.

Bir dönem, büyük kızının adını vermiş olduğu Pınar Plak Şirketi’yle birçok sanatçıya yapımcılık görevi üstlendi. Belkıs Akkale, Sabahat Akkiraz, Cem Karaca ve Selda Bağcan gibi birçok sanatçı türkülerini okudu. Avrupa’da ses getiren konserler ve turnelere katıldı. Türkiye’nin birçok ilçesinde festival ve etkinliklerde yer aldı, çok sayıda ödül kazandı.

Bir dönem Cem Karaca, Ozan Akarsu’nun ‘Karnı Büyük Koca Dünya’ ve ‘Ne sevdiğin belli ne sevmediğin’ adlı türküleriyle çok beğeni kazandı.

Cem Karaca, Muhlis Akarsu’nun dizelerini şöyle söylüyor:   Tatlıdır içilir suyu/ Kimseye benzemez huyu/ Nice Muhlis Akarsu’yu/ Yedin yine doymadın mı?

Muhlis Akarsu, İstanbul’un Sanayi Mahallesinde bir dönem muhtarlık yaptı. Lokantacılık, müzik yapımcılığı, kağıt imalatçılığı, plak, kaset yapımcılığı, kafeteryacılık, yönetmenlik gibi bir çok meslek dalında çalışmayı da denedi.

Muhlis Akarsu, 1980’li yıllarda kendi özgün tarzını buldu, bu yıllar aynı zamanda Akarsu’nun sanatının en verimli ve aktif olduğu dönemdir. Sanatçı, haksızlığa baş kaldıran muhalif tavrı nedeniyle, düşünce suçlusu olarak, 12 Eylül 1980 ihtilalindan sonra iki yıl Mamak cezaevinde  tutuklu kaldı. 

Ozan Muhlis Akarsu, 1980’lerin başında “Dağlar Seni Delik Delik Delerim”adlı türküyü besteleyip radyoda söyler, arkadaşı Arif Sağ, programdaki diğer deyişlere oranla bunu hafif bulur. Sağ, bir kaç hafta sonra evinde ziyaretine gelen Akarsu’ya “Ola ki öleceğin tutar, senin bir videonu çekeyim,” der. Akarsu, “Dağlar”ı okur. Dinledikçe deyişi seven Sağ, o günlerde yeni plak kaydeden Belkıs Akkale’nin bu türküyü okumasını sağlar ve deyiş, unutulmazlar arasına girer.

Muhlis Akarsu, Arif Sağ, Musa Eroğlu ve Yavuz Top birlikteliğiyle, 1982 yılında kuruculuğunu ve öncülüğünü yaptığı ‘Muhabbet Serileri’nin ilkini çıkarttı. 1982-1988 dönemlerinde yedi seri olarak çıkan ‘Muhabbet Serileri’nin altısında yer aldı. “Muhabbet” grubu Anadolu’nun çeşitli kentlerinde konserler verip, kasetler çıkararak, Alevi – Bektaşi inancının sesini  toplumun her kesimine duyurmayı başardı. Aşıklık geleneğimizin canlı tutulmasına katkıda bulunup, toplumda kısa sap bağlamanın önem kazanmasını da sağladı.

Akarsu, kısa saplı bağlamasıyla, Hacı Bektaş, Abdal Musa ve Pir Sultan Abdal gibi Alevi toplumunun her yıl  düzenlenen  kültürel etkinliklerine hep katıldı.

Muhlis Akarsu Türk halk müziği uzmanlarına göre, sesi solist düzeyinde olan ender aşıklardandır.

Muhlis Akarsu, bir dönem TRT Ankara Radyosu’nda program yaptı. TRT repertuarında ellinin üzerinde eseri bulunan Akarsu’nun, yüzden fazla 45’lik plak, dört uzunçalar, yirmi kaset ve yüzlerce deyişi vardır.  

Muhlis Akarsu, aynı zamanda önemli bir türkü derlemecisidir. Aşık İhsani, Ali İzzet, Hüseyin Çırakman, Nesimi Çimen gibi aşıklarla çeşitli yöreleri dolaşıp, dört yüz kadar türküyü, halk müziği repertuarına kazandırmakla, çok önemli bir derleme faaliyetinde bulundu.

Çok üretken bir ozan olan Muhlis Akarsu, sözleri Aşık Meftuni’ye ait olan “Ne sevdiğin belli ne sevmediğin” adlı türkü ile tanınmaya başlamış, kendi yazdığı deyişlerde soyadı olan Akarsu mahlasını kullanmıştır. Eserlerinde birbirinden çok farklı konuları başarıyla işlemiş, toplumsal sorunlara kayıtsız kalmadan, özellikle sevgi, aşk, gurbet ve ayrılık temalarını ele alan üç yüzden fazla deyiş yazmıştır.

Yurt dışında da pek çok kişiyi etkileyen Ozanın “Ya Dost  Ya Dost”  albümündeki “Allah Allah Desem Gelsem” adlı deyişinin müziğinin, Portekiz asıllı Kanadalı şarkıcı Nelly Furtado’nun 2006’da çıkardığı sekiz milyon adet satan “Loose” adlı albümünde yer alan  “Wait For You” parçasında izinsiz, telif ödemesiz kullandığı belirlendi.

Nida Tüfekçi, Muhlis Akarsu’yla ilgili bir anısını şöyle naklediyor:  “Kangallı âşık Muhlis Akarsu ile bir gün muhabbet ediyor, saz çalıyor, türkü söylüyorduk. ‘Bunca Çektiklerim Senin Yüzünden’ sözleri ile başlayan bir koşma okudu. Ben de sazımla kendisine katıldım. Parçanın sonuna kadar, hiç şaşırmadan, falso yapmadan rahatlıkla çalabildim. Bu olmayacak bir şey idi. Zira insan yeni duyduğu bir türküyü, nasıl olurda bu derece uyumlu ve doğru icra edebilirdi. Zihnimden geçen bu düşünceler içinde iken, sözü edilen ezgiyi başka sözlerle bildiğimi hatırladım. Bu ezgi Veysel’in “Kara Toprağı” söylediği ezgi idi. Ben âşığa sorular yöneltmeye başladım. Konuşma aynen şöyle idi: (Bu konuşmayı kasete aldım.)

“Âşık Akarsu; şimdi bu çaldığın parça, bana bir başkasının çalıp söylediği bir türküyü hatırlattı. E…yani sen bunu yapmakla bir hata mı ediyorsun diye düşündüm kendi kendime.” “Hocam, değil. Bizde buna ayak derler ve biz bu ayağa çeşitli konulardaki sözleri işleriz. Aynı havayla sözler söyleriz, eskiden beri de bu böyledir.”

“Yani bu ayakla herhangi bir deyiş söyleyebilir misiniz?”  “Tabii daha başka şey de söyleriz.”

“Diyelim ki bu deyiş senindi. Eski yaşamış bir âşığın deyişini de söyleyebilir misiniz?”   “Tabii onu da söyleriz aynı ayakla.” Âşık Akarsu bir başka ezgi daha çaldı. Ben bu ezgiyi de biliyordum. Parçayı Kangal’ın Minare köyünden İbrahim Dede’den öğrendiğini, şah beyitte adı geçen Müslimî’nin İbrahim Dede’nin babası olduğunu söyledi. Bu ezgi ile Erzincanlı âşık Davut Sularî’de bir deyiş okumuştu.

(UHMAD www.uhmadergisi.com Uluslararası Hakemli Müzik Araştırmaları Dergisi Ocak – Şubat – Mart – Nisan Yıl: 2017 (Sayfa: 23) Sayı: 09 Kış İlkbahar Dönemi )

Savaş Ay 30 Haziran 2004 tarihli Sabah gazetesindeki yazısında Muhlis Akarsu hakkında şunları yazar:  “Bu toprakların yetiştirdiği en güzel yürekli, en üretken, en istidatlı adamlardan biri Ozan Muhlis Akarsu, sazını can gibi, canan gibi, insan gibi sever gözetirdi.”
Birgün bir yerde karşılaşmış, muhabbet kurmuştuk, şakayla karışık anlatmıştı; “Benim sazın canı vardır kardeşler. Dile gelip de, bazen konuşur o benimle…” demişti.
Çok sevmiştik bu tasavvurunu. Bağlaması ondan az biraz ihmal görse, bir duvara asılı hallerde birkaç gün kala kalsa, o kalın parmakların arasındaki kiraz tezene, hasret çeken tellerine, göğsüne, kulağına bir vakit dokunmasa, dile gelip dert yanıyormuş Akarsu Hoca’ya: “Zalimsin oy!..”O bilindik türküsünde dilimize dolanan sözleri, aslında sazı etmiş ona.       Demiş ki; “Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var/ Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin/ Ben de Bir İnsanım Bir de Canım Var/ Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin…”

Akarsu’nun şiirlerinde uyum ve kullandığı arı dil dikkati çeker. Geleneksel yöntemlerin etkisinde olan Ozan’ın ikilemeleri ve kelime tekrarlarını sevdiği, kafiye ve nakaratlarda uyum oluşturmada başarılı olduğu görülür.

“Dünya dünya yalan dünya/ Beni benden alan dünya/ Haksızlara kalan dünya/ Zalımlara kalan dünya”

Akarsu’nun şiirlerindeki düşünce çizgisi, Alevi Bektaşi şairlerin nefeslerinde görülen fikirlerin tekrarı şeklindedir. Kangal yöresinin ağız özelliğini kullanan Ozan; çağının sorunlarına, ölüm, sosyal konular, yalnızlık, gurbet, aşk, yaşamın zorlukları, Bektaşi ve Alevi inancına dair temaları işler.

Muhlis Akarsu; Pir Sultan, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Karacaoğlan, Aşık Veysel doğrularından yola çıkarak, kendisine insan sevgisini ilke edinmiştir. Akarsu, her mısrasında gericiliğe ateş püsküren, kardeşlik barış ve dostluğun simgesi olmuş bir ozandır, şiirlerinde güçlü bir lirizm vardır. Bir zamanlar plak ve kaset satışlara rekor düzeylere ulaşmıştır.

Sivas’taki yangın sadece Muhlis Akarsu ile yanında bulunan sanatçı ve yazarları, çocukları, gençleri yakıp kül etmedi. Geride kalan anne babaların, anasız babasız kalan çocukların geleceğini de kül etti. Bu kıyımda yakınlarını yitirenler: Kaybettiklerinin küllerinden, onları yeniden doğurmak için çabalarken, küle dönen kendilerini de yeniden yaşatma mücadelesi verdiler.

Toplumumuzun tarihi hafızasının zayıflığından söz edilir hep, fakat bu yangının koru, vicdanlı insanların yüreklerinde hiç sönmedi. Tarih; bunu yapanları, yaptıranları ve onları affedenleri, sonsuza kadar lanetleyerek hatırlatacak.                                                                                  

Sevgi dolu bu aydın sanatçıların aramızdan ayrılmalarının üzerinden, yirmi altı yıl geçmesine rağmen  yapıtları; görüntü, ses ve yazı olarak gözümüzde, kulağımızda, hayalimizde hep bizimle birlikte yaşadılar, onları unutmayacak ve unutturmayacağız.

Bir insan olarak, bizim yüreğimiz bu acının yükünü taşımakta zorlanırken, onların geride bıraktıkları aileleri ve yakınlarının her gün bu acıyla  yaşadıklarını hatırlamalı, bireysel ve toplumsal yükümlülüklerimiz olduğunu unutmamalıyız. 

Yeryüzünde hiçbir şey kaybolmuyor, sadece başka şekillere dönüşüyor. Bir Damla, Pınar’dan akıyor, Akarsu’ya karışıyor. Çınar’ın kökleri, Akarsu’dan besleniyor. “Leyla bir özge candır, kara gözlü ceylandır,” Akarsu’ya koşandır.

Onlar, gökyüzünde uçan turna kuşları, semah çalan sazın nağmeleri, bir türkünün sözleri, sonsuza uzanan akarsular olarak hep var olacaklar.

“Sivas Ellerinde Ömrüm Çalınır” diyen büyük Ozan Muhlis Akarsu’nun ömrü; insana düşman gerici güruh tarafından çok genç yaşta, doğduğu şehir Sivas ellerinde çalınmıştır.

Mazlum Çimen, evlerindeki sohbetlere katılan ve hayran olduğu Muhlis Akarsu’yu, ‘‘Gönül yolculuğuna diğer ustaları da çeken bir girdap, bir mihenk taşı’’ diye niteliyor.

Sivas’taki ateşte hem babası Muhlis Akarsu’yu, hem de annesi Muhibe Leyla Akarsu’yu yitiren Pınar Akarsu ozan babasını şu sözlerle anlattı:

“Babamın, “Akarsu darda kalsa da/ Dünya halkı hep ölse de/ Bunun sonu ip olsa da/ Kula kulluk yakışır mı’’ dizeleri bizler ve bizim gibi düşünenler için bir ömür yaşam felsefesi olmalıdır. Babam Muhlis Akarsu, içinde bulunduğu toplumun sorunlarını, sevdalarını, hüzünlerini lirik bir şekilde türkülere döktü. Yöresellikten çıkarak, evrenselliği yakaladı. Düzene karşı baş kaldırışını sergiledi ve halkıyla paylaştı. Duygu ve düşünce adamı olan, bunu da sesi ve sazıyla yansıtan babam Muhlis Akarsu, halkın sesi olarak bu ülkede çok insanın susup susturulduğu dönemlerde, suskunların sesi oldu.

Sivas katliamı sonrası yargı süreci, güvenimizi ve umudumuzu kaybettirecek şekilde işledi. Tarihte Hallacı Mansur’dan başlayarak Menemen olayları, Çorum, Maraş ve Sivas’ta daha önceki yıllarda da katliamlar yapılmıştı. Bazı sivil toplum örgütlerinin olayı lanetlemesi dışında vicdanları rahatlatacak bir gelişme yaşanmadı. Katledilen ozanlar anısına düzenlenen anma geceleri de olmasa zaten çok unutkan olan toplumumuz yaşananları neredeyse hiç hatırlamayacak.’’

Muhlis Akarsu, 2 Temmuz 1993 yılında Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Anma Etkinliklerinde, gericilerin  Madımak Oteli’ni ateşe  vermeleri sonucu eşi Muhibe Akarsu ile birlikte hayatını kaybetti. Mezarı Ankara’da Karşıyaka’dadır.

Ölümünden sonra adına belgeseller, tezler, kitaplar, anma konserleri gibi birçok etkinlik yapılan, deyişlerinde sevgi ve hoşgörüyü işleyen Muhlis Akarsu’nun: Eserleri ve Akarsu gibi çağlayan sesi, kalbimizin derinlerinde her daim yankılanacaktır.

Yine gönlüm hoş değil

Bugün dost yaralanmış/ Yine gönlüm hoş değil/ Her yanı parelenmiş/ Yine gönlüm hoş değil /Dost hasreti zor imiş/ Her dem ahu zar imiş/ Dert adamı yer imiş/ Yine gönlüm hoş değil / Dünya dünya yalan dünya/ Beni benden alan dünya/ Haksızlara kalan dünya/ Zalımlara kalan dünya.

Edebiyatist, Temmuz- Ağustos 2019, Sayı: 24, S.56, “Akarsu’yum Yansam da”

İlginizi Çekebilir

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir