Metin Altıok: “Gülüşün Bir Kuş Olacak Omuzumda”

 Metin Altıok: “Gülüşün Bir Kuş Olacak Omuzumda”

Zeynep Altıok Akatlı İle Söyleşi

Nurdane Özdemir Sağkan 
 

Zeynep Altıok Akatlı 
Şair-yazar-ressam Metin Altıok ile eleştirmen- denemeci- felsefeci Füsun Akatlı’nın kızı Yazar- iletişimci- siyasetçi Zeynep Altıok Akatlı, 1968 yılında Ankara’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Sosyal Antropoloji Bölümü’nü bitirdi. On sekiz yıl reklam sektöründe çalıştı. Kitap editörlükleri yaptı. 
1993 yılında Sivas kıyımında babası Metin Altıok’u yitirdikten sonra yazdığı yazıları, gazete ve dergilerde yayımladı. 2003 yılında, Metin Altıok için “Gölgesi Yıldız Dolu,” adlı armağan kitabı hazırladı. 2009 yılı boyunca, “Milliyet Sanat” dergisinde portreler yazdı. “ Yıldız İzi” portre ve denemelerini bir araya topladığı ilk kitabıdır. Babasının ona yazdığı mektupları;  “Metin Altıok’tan, Zeynep’e Mektuplar,” adıyla kitaplaştırdı. 2009 yılından beri “Toplumsal Bellek Platformu,” üyesidir.  
Zeynep Altıok Akatlı, 2015 yılı Türkiye genel seçimlerinde, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili olarak Meclise girdi. 
Zeynep Altıok Akatlı’nın çocukluğu ve gençliği, hayatı incelikleriyle oya gibi işleyen çok yönlü, aydın bir anne- babanın ve onların dostları olan  şair, yazar ve sanatçıların arasında geçti. Babasının ardından yazmaya başlayan Zeynep Altıok, yıllardır yüreğinde taşıdığı portreleri yazdıkça, yazının gücünü ve yazmayı çok sevdi. Annesi ve babasıyla yaşadığı anıları, hayatının en büyük zenginlikleri olarak yanında taşırken, onların unutulmaması adına yazılı olarak da yayımladı.  
“Yıldız İzi,” adlı portre ve denemelerini topladığı kitabı; edebi yetkinlikle yazılmış, samimi, etkileyici, bir o kadar da sürükleyici bir eserdir.  

Sayın  Zeynep Altıok Akatlı, toplumun önünde giden aydın bir anne, babanın çocuğu olmak, üzerinize nasıl bir sorumluluk yüklüyor? 

” En önce asla eğilip bükülmeden, toplumu ve  genç kuşakları bilim ve sanatın gücüyle gelişen bir ülke için, yaşamı pahasına mücadele eden  sevgili anne ve babama layık olmak ve bıraktıkları yerden aynı sorumluluk bilinci ile çalışmak. Onların ismini yaşatmak, emeklerinin ve düşüncelerinin devamlılığını sağlamak sorumluluğu.” 

 Nahif duyguların korunması gerektiğine inanıyorum; dayanılabilir bir dünya için inceliklerin, güzelliklerin paylaşılması gerekli”

Yazı yazmaya bir misyon nedeniyle başladım diyorsunuz, nedir bu misyon ve yazmanın etkisi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? 

” Verba volant, scripta manent… (Söz uçar yazı kalır…) Titus’un ünlü sözü benim için çok şey ifade ediyor. Zorlu bir adalet arayışı sürecinde, farkındalık yaratabilmek için yazmaya başladım ama yazı geleneği olan bir aile mirasım var. Okudukça, yazılanın kattığı değerle çoğalmanın farkındalığı beni yönlendirmiş olabilir. Son derece hafızasız ve derinliksiz bir toplumda, popüler kültür gündeminde böylesi ağır bir farkındalık, sadece bilgi sunmak değil; başka bir bilinç ihtiyacı ile yazmaya ve bu yazıları da sıradan metinlerden çok okunacak, okuyanın aklında kalacak metinler halinde sunma ihtiyacıyla yazdım. Yazdıkça da, yazmadan yapamaz oldum.”  

İmgelerle yetiştiğinizi ve babanızı anlatmanın en iyi yolunun, onun dizeleriyle mümkün olduğunu söylüyorsunuz, o dizelerle neler anlatılıyor? 

“Yaşam. Bakmakla görmenin farkı var o dizelerde.”

Sayın Zeynep Altıok Akatlı, insan yüreği neye, nereye dayanır da, acılara dayanır?

” Bazen hiç söylenmemiş bir sözün ortaklığı, bir bakış yeterlidir. Bilmek örneğin. Konuşmadan paylaşmak. İncelikler. Benzer duyguları hissedenlerin varlığına tanıklık etmek. Katliamlardan, ağır acılardan bahsetmiyorum yalnızca. Bir taş arasından fışkıran bir otun verdiği heyecanı paylaşabilmek. Nahif duyguların korunması gerektiğine inanıyorum; dayanılabilir bir dünya için inceliklerin, güzelliklerin paylaşılması gerekli. Bir yerlerde tanımadığınız ama sizin gibi gören birilerinin varlığını bilmek bile yetiyor insana bazen. 

Fare deliğindeki sinek baba kim bize anlatır mısınız? 

” Babamla aramızda böyle imgelere dayalı oyunlar, isimler, seslenmeler olmuştur hep. Göremediğimiz yerleri bana anlatan babam o benim.”  

70’li yıllarda Ankara’da geçen çocukluğunuz; kızıyla zaman geçirmeyi, ortak etkinlikler yapmayı çok seven bir baba Metin Altıok… O günlerden biriktirdiğiniz anılardan ve İzmir’de babanızla geçen zamanlardan belleğinize yer eden anılardan da  biraz söz eder misiniz? 

” Hem çok evcimen, hem çok sosyal biriydi babam. Evde vakit geçirmek çok zevkliydi onunla. İzmir’de o kitaplarına gömüldüğünde ya da resim yaparken, benim de okumam için ‘Milliyet Çocuk’ dergim olurdu hep. Ya da bana Hatay’daki terasımızdan görünen çatıları, bacaları boyamam için çizer hazırlardı. Boyama kitabı almaya gerek olmazdı bizim evde. Keçeli kalemlerim ya da yağlı pastellerim hep hazırdı. Karnımız acıktığında köfte yapıyorsak örneğin, mutlaka her seferinde farklı bir şekli olurdu köftelerimizin. Gezmeyi dolaşmayı da çok severdik beraber. O zaman da mutlaka incelikli uğraşlarımız olurdu. Sonbahar yapraklarını toplar, eve gelip sehpa örtüsü yapardık mesela. Eski Rum evlerinin kapılarındaki el şeklinde tokmakları, süslemeleri incelerdik. Balık halinden alışveriş yapar, akşama da evde görülmemiş güzellikte salatalar yaratırdık. Her yaşta, her anda incelik, zarafet, iyilik ve güzellik peşinde bir yaşam.” 

Babanızla geçirdiğiniz zamanlarınızı bugün değerlendirdiğinizde, Metin Altıok nasıl bir babaydı? 

” Çok çok iyi bir baba. Hala da öyledir. Belki garip gelecek size ama defalarca okuduğum hatta ezbere bildiğim satırlarından, yazılarından, hala tekrar okumalarda yeni şeyler öğretir bana. Yeni farkındalıklar çıkarır önüme. Hatta tuhaf gelecek belki size ama; en zor, en sıkışık zamanlarda mutlaka bir haber, bir işaret gelir babamdan.” 

Zeynep Altıok Akatlı, çıtası çok yüksek özelliklere sahip bir anne babanın çocuğu, bu durum, insanlarla iletişiminizde aradığınız nitelikler açısından bir seçicilik yaratıyor mu? 

” ‘Aydınlığın Karanlığı’ diye bir yazı yazmıştım bir zaman. Farkında olmayan insanların, daha mutlu bir ömür tükettiği düşünülebilir. Ama öte yandan farkındalıklar da, yaşanmamış mutluluklara vesile olabiliyor. Ama umursamazlık yok benim yaşamımda. O da daha yüklü, daha ağır bir yaşam getiriyor. Çok fazla insan öğütüyor zamanımız ve ülkemizin gerçeklikleri. Seçicilik getirdiği gibi sanırım biraz da, olmayana ergi getiriyor. İnsanlardan yana çok hayal kırıklıklarım oluyor. Kalabalıklarda yalnızlıklarım oluyor. Şikayetçi değilim yalnızlıktan. O yanlış anlaşılmasın. Yalnızlıkları paylaşabilmekse, o seçiciliğin sürprizlerini getiriyor. Bir de, haksızlık etmeyeyim dostlardan yana çok şanslıyım ben.”  

‘Gülüşün bir kuş olacak omuzumda’ ne kadar etkileyici bir dize, bu dizenin öyküsünü, sizin için önemini bizimle paylaşır mısınız? Metin Altıok’un geride bıraktıkları, yokluğunda acılara bir nebze teselli oluyor mu, yoksa daha fazla mı acıtıyor?  

” Eskiden ‘hatıra defterleri’ olurdu. Belli yaşlarda pek modaydı. Bu dizeler de, benim babamın ilk ‘hatıra defterime’ yazdığı dize. Öyle de oldu. Onun gülüşü omuzumda olsa gerek ki; demin bahsettiğim güzel insanları, güzel haberleri bana en lazım zamanda yolluyor yıllardır. 

Babanız için: “O, az bulunur bir insandı, az duyulur bir şekilde de ayrıldı aramızdan. Ancak şiiriyle hep yaşayacak. Onu en iyi anlatacak şey, yine kendi şiiridir,” demişsiniz. Şiirlerini okuyanlar, Metin Altıok’u gerçekten tanıyabilirler mi? 

” Kesinlikle tanıyabilirler. Şiirleri olanca yalınlığı ve olanca zenginliği ile Metin Altıok’un ta kendisidir. ” 

Bunca yozluk içinde; bazen bir şiir, bazen bir şarkı yeter çoğalmaya, paylaşmaya, iyileşmeye” 

2 Temmuz1993 karanlığının unutturulmamasının, bütün aydınların görevi olduğunu, bu konuda yeterince duyarlı davranılmadığını, unutmanın, susmanın geleceği kaybetmek anlamına geldiğini ifade edip “şair kanı ağır yüktür,” demişsiniz. Bu konuda neler yapılması gerekir sizce, beklentilerinizi bizimle paylaşır mısınız? 

” Yıllarca en çok aydınlara sitemim oldu. Aslında bugün de aynı çelişik durumu yaşıyoruz. ‘Şiirin İlk Atlası’ adlı kendi poetikasını, babamın ölümünden sonra, kısacık köşe yazarlığından bize kalan yazıları da ekleyerek, genişleterek yeniden bastık. Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıktı. 1993 tarihli o yazıların tarihini değiştirsek, bugün yazılmış kadar yeniler. Yazılarında “İnsan Kirlenmesi”nden “Aydın Havası”ndan, işbirlikçi, omurgasız aydınlardan bahsediyor. “Yetmez ama evet” aymazlığının bizi bugün getirdiği karanlık eşikten bakabiliriz söylemek istediklerime. Böyle insanlar hep olmuştur ve olmaya da devam edecek ancak, onları ayırt etmek de bizim görevimiz olmalı. Aydın olmanın bir sorumluluğu olmalı. İşte o sorumluluğu taşıyarak yaşamından olanlar ve koltuk sevdasına onların şiirlerini, isimlerini kullanarak yer edinmek, saygınlık sağlamak isteyenler var. Barış imzacısı olmakla o metni sivri bulmak, metnin içeriğini sorgulayarak faşizmin soğuk eliyle tokalaşmak ve birilerine fırsat yaratmak gibi bir ayrımdan söz ediyorum mesela.”  

Sivas olayının üzerinden geçen yıllar boyunca, “içimi kaplayan yalnızlık duygusunun benim için bir yaşam biçimine dönüştüğünü fark ettim,” diyorsunuz. Peki çocukluk arkadaşınız Fazıl Say, aile dostunuz Genco Erkal gibi yanınızda duran, destek olan bir çok duyarlı sanatçı, bu yalnızlığı hiç mi azaltamıyor? 

” Az önce, tam da bunu kastettim. Şanslıyım çünkü onlar var. Ama unutmayıp, unutturmadıkları için olduğu kadar, farkındalıkları ve kim oldukları ile ilgili bu şans. Kedi sevdikleri için mesela… Bach-Çhe sahibi oldukları, hanları tiyatro salonuna dönüştürdükleri, kahkahaları ve gözyaşları için.  Onlar gibi, nice can arkadaşım var. İsmini sayamayacağım, sığdıramayacağım nice güzel insan.”   

Siz de, anneniz- babanız gibi; hep gerici, karanlık güçlere karşı bir aydın duyarlılığıyla savaşıyorsunuz. Bu konudaki düşüncelerinizi bize anlatır mısınız? 

” Bir kişiye bile değebiliyorsam, ne mutlu bana. Ben iyiliğin yayılma özelliği olduğuna inanıyorum. Bugün, ‘Sivas Katliamı’nda yangını izletmek için omuzlarına aldıkları çocuklarını, kin ve intikam duygularıyla büyütenlerin iktidarında yaratılan kutuplaşmaya karşı, en güçlü silahımız iyilik ve paylaşma. Bilinçli bir yozluk ve sığlık yaratarak, köleleştirilmek istenen bir topluma karşı; bilgiyle, şiirle, yazıyla mücadele etme gayretindeyim. Sanat iyileştirir ve iyiliği de büyütür. Bunca yozluk içinde; bazen bir şiir, bazen bir şarkı yeter çoğalmaya, paylaşmaya, iyileşmeye…” 

“Tüm adaletsizliklerin, ülkemdeki tüm hak ihlallerinin sesi olmaya gayret ediyorum. Bu karanlık düzeni değiştirmek için çalışıyorum.”  

2 Temmuz’da babam ve 34 aydın, şiir sevmeyenler tarafından yakılarak öldürüldü, diyet istemiyorum, içimdeki intikam duygusu değil ama tarif edilemeyecek bir öfke ve yalnızlık duygusu,” demişsiniz. Adaletin işlememesini  de bu öfkenin sebepleri arasında sayabilir miyiz? 

 ” Elbette. Öfkem, isyanım, kavgam, üzüntüm, can acım var. Bugüne kadar kendimi nefretten korumayı başardım. İntikam değil, adalet istiyorum. Ama ne öfkem ne yalnızlık duygum, peşini bırakacağım, yenildiğim anlamına gelmiyor. İsyanı da,  sevgi gibi diri tutmak gerek.”  

Sayın Zeynep Altıok Akatlı, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili ve bir aydın  olarak Sivas kıyımını unutturmamak adına neler yaptınız? 

Sivas Katliamını değil, bir insanlık mücadelesini takip ediyorum. Sivas Katliamı davasını artık sadece insanlık suçları adına kalıcı bir yasa için ve hukukun üstünlüğü için kuvvetli bir emsal dava, bir simge olarak görüyorum. Tüm adaletsizliklerin, ülkemdeki tüm hak ihlallerinin sesi olmaya gayret ediyorum. Bu karanlık düzeni değiştirmek için çalışıyorum.  

Edebiyat Nöbeti Temmuz-Ağustos-2017
 Sayı:12, S.28


 
 
 

İlginizi Çekebilir

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir