Ertuğrul Özüaydın’la Son Şiir Kitabı “Sokak Kapısı” Ve Şiir Üzerine Söyleşi

 Ertuğrul Özüaydın’la Son Şiir Kitabı “Sokak Kapısı” Ve Şiir Üzerine Söyleşi

“Şiirinizin bir coğrafyası varsa yazıldığı topraklardır, diyebiliriz. Yani şiirin coğrafyası şehridir ya da tam tersi, şehrin coğrafyası şiiridir.”

Ertuğrul Özüaydın

1957 yılında Eskişehir’de doğdu. Anadolu Üniversitesi, İşletme Bölümü’nü 1983 yılında bitirdi. İlk şiirleri seksenli yılların başında Eskişehir Sakarya Gazetesi’nde yayımlandı. Uzun bir aradan sonra yeni şiirleri, bununla beraber şiir üstüne yazıları ve aralıksız sürdürdüğü günceleriyle dergilerde göründü. Ayrıca 2002 yılında Patika Dergisi yayın deneyimine katıldı. Halen aynı dergide genel yayın yönetmeni olarak çalışmalarını yürütmektedir. Şiirleri, başka dillere çevrildi. Yurtdışında çeşitli dergi ve seçkilerde şiirleriyle yer aldı. Uluslararası festivallere katıldı, şiire ilişkin bildiriler sundu, şiirlerini okudu.

Dil Derneği üyesidir ve Yayın Kurulu Başkanıdır. Aynı zamanda Çağdaş Türk Dili Dergisi’nin de genel yayın yönetmenidir.

Yapıtları:

Yalnızlık Özgürdür (şiir, 1998), Fesleğen Öğüdü (şiir, 2005), Eksilir Söz (şiir, 2006), Yüzışığı (şiir, 2010), Kalırsa Şiir Kalır (şiir, 2013) – (2013 Kıyı Dergisi – R. Türkyılmaz şiir ödülü), Sokak Kapısı (şiir, 2017)

_______________________________________________________________________________

“Anlatılmak istenen şehir sizin yaşadığınız, bildiğiniz

hem de bilmediğiniz şehirdir.”

_______________________________________________________________________________

– Sayın Ertuğrul Özüaydın “Sokak Kapısı” kaçıncı şiir kitabınız ve içindeki şiirler bize neyi anlatıyor?

– “Sokak Kapısı” altıncı şiir kitabım. Bu kitap şehir izleğinin birleştirici öğelerinden oluşmaktadır. Şöyle bir göz atılırsa oda, ev, sokak, mahalle içinde şehir kurgusunun yaratıldığı görülecektir. Orada şehre ilişkin ne varsa bir nesne olarak kalmaz, yaşamsal bağlarıyla dizelerime yansımıştır. Doğrusu şiir de kendini gösteren biçimiyle sokaklardan renk alır. Orada şiirsel bakış açısının şehirle kurduğu bir ilişkiden söz edebiliriz. Bunun sonucunda söz konusu şehir, şiirde değişen niteliğine bürünmüştür. Kitabın bütünlüğüne bakıldığında şiir ve şehrin arasında bir duygu birliği oluşturma çabası sürdüğüm görülecektir.

Sayın Özüaydın, siz şiirle şehri bize, görünenin dışında farklı bir biçime dönüşmüş olarak mı gösteriyorsunuz?

– Şiirde sözünü ettiğiniz olay, nesne, düşünce ne varsa yalnızca şiir anlamındadır. Şiirle, o şey biraraya gelerek bir bütünlük yaratmaktadır ki artık o şeyin kendi olduğu söylenemez. Şiirle onu gerçek kimliğinden ayırabilir, başka bir şeye dönüştürebilir, soyutlayabilirsiniz. Söz konusu edilen ortada bulunmasına karşın başka bir varlığa dönüşebilir. İşte yaşadığınız toprakları şiirinize taşımanız böylesi bir birleştirme yöntemidir. Anlatılmak istenen şehir sizin yaşadığınız, bildiğiniz hem de bilmediğiniz şehirdir. Anımsatmalar, bireysel söylemlerle yazılan başka bir şeydir. Burada benim de yaptığım, yaşadığım şehre bir başka gözle bakmaktır. Yaşadığım şehirle birlikte zaman zaman da doğduğum Eskişehir’e dek uzanırım. Şiirle yolculuğumda ikisinin arasında gidip geldim. Hem birleştirici hem de ayrılıkçı yolları deneyerek yazdım. Bu yöneliş yalnızca algılama olgusu değildir, aynı zamanda, değer biçme tutumudur.

________________________________________________________________________________

“Kitabın bütünlüğüne bakıldığında şiir ve şehrin arasında bir duygu

birliği oluşturma çabası sürdüğüm görülecektir.”

-Yaşadığınız şehir Ankara, doğduğunuz Şehirse Eskişehir, “Sokak Kapısı” bir şehir kitabıysa iki şehrin de izlerini taşıyor mu?

– Doğduğum ve büyüdüğüm iki şehir arasında geçen çocukluk, gençlik ve yetişkinlik zamanlarımı şiirlerime yerleştirdiğimi göreceksiniz. Bozkırın iki güzel şehri çok yönden birikimleri ve duyarlılığı bakımından birbiriyle benzeşir. Ortak değerleri, güzellikleri vardır. Beni kendine çeken ne varsa görülmesini istediğimdir. İçinde bulunduğum durumu “taşım Ankara olsun, toprağım Eskişehir / taşa kalmayı çizdim / dönülmeyi toprağa” biçiminde kendim için yazdım. Bir oraya bir buraya yıllarca iki nokta arasında gezindim. Onların benliklerinde yaşadım. Bu yüzden baktığım noktadan şiirledim. Kimi dizelerde bile isteye kimi dizelerde ise bilmeden bir köprü kurdum. Köprünün iki yakasında göründüm. Biri ve öteki arasında Sakarya nehri upuzunluğu ve genişliğiyle aka aka geçiyordu. Sakarya nehrine katılan Ankara çayı ve Porsuk çayı söz uçmaz kervan geçmez bir şiirimde birleşti.

– Şehirleri oluşturan  mahalleler sizce hayatımızda nasıl izler bırakıyor? Eski Mahallem’ şiirinizde, içinden trenler geçen yer Gazi Mahallesi mi?

– Yaşadığım şehrin uzun tarihini hemşerilerimle birlikte yürüdüm. Şehirde yaşayan kim varsa, kadın erkek, çoluk çocuk ayak izlerini dizelerimde bulursunuz. Onlarla birlikte sürdüm gittiğim yolu. Dahası şiirimin çerçevesinde toplanan bütün bu insanların yalnızlığı, acıları, mutluluğu bir bir sözlerime yansır. Yalnızca bir tanıklık değildi anlamakla ilgilidir bu… Onlarla birlikte yaşadım, öykülerine katıldım. Birlikte duygulandım, güldüm, ağladım. Bir adım ötemdeydiler, sözlerine kulak verdim, gözlerim üstündeydi. İşte tam burada mahallem de var, çocukluğum da. Gazi mahallesi çocukluğum ve gençliğim kadar uzun bir öyküdür. Küçük bahçeli evlerin bulunduğu bir mahalledir. O bahçeli evlerin sokağında, bahçesinde geçmişin izini sürmekti “Eski Mahallem” şiiri. Ne çocukluklar, ne yaramazlıklar… Herkes bu şiirde yaşadığı mahallesinden bir şeyler bulabilir. “beraber sokakta büyüdük boy boy ağaçla / kan ter içinde uzuncaydı çocukluğumuz / ilkokul, orta ve en sonra mahalle lisesi / hoş olduğu kadar da boş düşleri kovaladık / buluşulan arsalarda eskidi futbol tutkumuz / bilinen en iyi oyuncusu olamadık hayatın / toz, toprak arkadaş kaldık şehre, utangaç,”derken, bir dönemin mahalle yaşamından ip uçları vermekteyim. Okuduğunuz sayfalarda unuttuğunuz sizi gülümsetecek duygularınız, anılarınız canlanabilir.

_______________________________________________________________________________

“Şiirde sözünü ettiğiniz olay, nesne, düşünce ne varsa yalnızca şiir

Anlamındadır. Şiirle onu gerçek kimliğinden ayırabilir, başka bir

şeye dönüştürebilir, soyutlayabilirsiniz. “

– Sayın Ertuğrul Özüaydın, şair şehrin sokaklarında neler bulur?

– Sokaklar hem şehrimin hem de şiirimin örüntüsüdür. O şehrin sokaklarında gezen işsiz insanları, ayrılmış aşıkları, güzel çocukları, şaşkın şairleri bir arada görürüz. Birlikte yaşıyoruz; buğulu gözleri gözlerimdedir, elleri ellerimde… Yaşamak böyle güzel. Dahası birlikte yaşamak o şehre başka anlamlar yüklüyor.

– Şairin yaşadığı şehirle kurduğu bağ ve etkileşim sizce nasıldır?

– Hepimiz yaşadığımız toprakların havasından, suyundan özellikler taşırız. Hiçbir özel çaba gerektirmeden yöresel özellikler kazanmışızdır. Yaşadığınız coğrafyanın koşulları ve değerlerinin etkisi kaçınılmazdır. Şiirin de yazıldığı çevreye uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Yazıldığı şehrin havasından suyundan özellikler taşır. Bulunduğunuz toprakların özellikleri şiirinizin hammaddelerinden biridir. Şiirinizin bir coğrafyası varsa yazıldığı topraklardır, diyebiliriz. Yani şiirin coğrafyası şehridir ya da tam tersi, şehrin coğrafyası şiiridir.

_______________________________________________________________________________

Bozkırın iki güzel şehri çok yönden birikimleri ve duyarlılığı

bakımından birbiriyle benzeşir. Beni kendine çeken ne varsa

görülmesini istediğimdir. İçinde bulunduğum durumu ‘taşım

Ankara olsun, toprağım Eskişehir / taşa kalmayı çizdim / dönülmeyi toprağa’ biçiminde kendim için yazdım. “

________________________________________________________

– “Sokak Kapısı”nda kış şiirlerine de yer vermişsiniz, kışın sizin için önemi nedir?

– Anadolu’da kış koşullarını yaşayan bilir. Bozkır bir bakıma karakışı, ve ayazıyla ünlüdür. Ankara’nın kışını yaşayıp yazmamak eksiklik olurdu. Üstelik ben zemherinin son günü doğmuşum. Kışı yazmaz mıyım? Kışı kucaklamak sorumluluğum var. “Yazılan kış şiirlerimiz kar beyazı toplar / savrulan kar, kalbin esrik dizeleri olur // Eski bir kış günü göğün altında seninle” derken, kış niteliği olarak övülmüş müdür? Bence kışa buradan bakmamalı. Kış şiirleri farklı bir duyguyu yansıtır. Seviliyor gibi gözükse de öyle değildir. Zor koşullarda yaşamı sürdürmek zor kabul edilebilir.

– Sayın Özüaydın şehre gidiş ve dönüşlerin ortak noktası gar ve oradaki gar lokantaları da sizi etkileyen mekanlar olarak şiirinize yansımış, sizce gar lokantaları şehre nasıl bir özellik katar?

– Şiirinizde eğer şehrin ışıkları yanmıyorsa, siz biraz karanlıktan bakıyorsunuzdur. O ışıklar şiirinize vurmalı, o ışıkların içinde mekanlar görünmeli. O yerler görünmüyorsa okur şehrinizi nasıl görecek? Işıklar yansımalı. Yoksa karanlığı, karanlıkta dinlemek zorunda kalırız. Bu anlamda şehir de şiirine ışık tutuyordur. Gar Lokantası kitaba taşıdığım birçok mekandan birisidir. Yolculuklarımın başladığı garı geceyle ilişkilendirmemse gece ekspreslerindendir. Yola çıkmadan zaman geçirdiğimiz ve iki tek bir şey atıştırdığımız Gar Lokantasıdır. Benim gibi orada çok bekleyenleriniz olmuştur. Haydarpaşa Gar Lokantası şiirlere, öykülere, romanlara girmişken, Ankara Gar Lokantası o denli şanslı değildir. Ben de Ankara’yı yazdım. “Herkes kendi yalnızlığına yakın oturur biraz / bilinmeyen bir kapı ararken bilinmez günlere / ayrılık kendi içine bırakır ağırlığını, özlemle”. Derken garları ayrılıkla ilişkilendirerek anlattım.

”Ankara ili bir göç şehridir.”

– Sayın Özüaydın, şehrin gerçeğiyle, şiirin gerçeği arasında nasıl bir fark vardır?

– Şehrin gerçeği her zaman şiirin gerçeği olamayacaktır. Daha önce söylediğim gibi şiirin yarattığı şehir başka bir şehir olabilir. Şehrin düşlerini, şiirin düşleriyle iç içe okuruz dizelerde. Şiiri yazan orada söz-sözcük, şehri yeniden kurup yapılandırandır yani şehri kendi gördüğü gibi kurmaya başlar. Farklı bir şehir olduğunu söyler okuruna aslında. Şehrin bilmediğiniz köşelerine gider, bilmese de gideceği yerleri arar. Bakmadığınız yerlere bakmaya çalışır, herkesin baktığı anlamda bakmaz. Deyim yerindeyse kendi şiirini ve kendi şehrini yaratmak arzusu taşır. Seversiniz veya sevmezsiniz ama onun düş şehri odur. O, yarattığı bir düşsel şehrin içindedir. Orada gerçekleşmesi özlenen şeyin arkasına düşen şair, geçmişin özlemini de en derin biçimde duyumsar. Hep geçmişle bağlantı kurarak bakar şehrine.

– Sayın Ertuğrul Özüaydın, “Sokak Kapısı” bir şehir kitabı ve şehri anlatıyor. Peki o şehirden kaçma arzusu duyduğunuzda, şehirde sığınacağınız bir yer var mı?

– Herkesin çıkıp dolaşacağı parklarında gezindim. An geldi aralanmış kapılarından bahçelere girdim. Odalarına, evlerine sığındım. Beni serüvenine katan eylemlerine katıldım. An geldi geniş bulvarlarından koşar adım kaçtım. Doğrusu zaman zaman hepimiz öyle duygulara kapılırız. Güçlülük, zayıflılık ne derseniz deyin. Biliriz ki o zaman o şehir bize göre değildir. Güvenli bulmadığınız o sokalar, öylesi karmaşık duygular sizi oradan uzaklaştırmaya yetecektir. İstemeseniz de içinde bulunduğunuz sıkıntılı anlardır. O çok sevdiğiniz şehirde sizi üzen, canınızı sıkan bir şeyler gelişmiştir. Yaşanmışla, yaşanmışlık bağları kopmuş gibidir. Bütün bunlara karşın yine de o şehirden gidemezsiniz, yalnızlığınıza sığınırsınız ve orada kalırsınız. İkileme düştüğünüz o günlerde sığınacak bir yer ararsınız. Seçiminiz park olur, bakarsınız ev oda olur.

__________________________________________________________

Şiirinizde eğer şehrin ışıkları yanmıyorsa, siz biraz karanlıktan

bakıyorsunuzdur. O ışıklar şiirinize vurmalı,  o ışıkların içinde

 mekanlar görünmeli.”  

________________________________________________________________

– “Son Göç” adlı şiiriniz bir düzyazı niteliğinde bunun hakkında neler söylersiniz?

– İlk meclisin açıldığı, Cumhuriyet’in ilan edildiği günlerde, Ankara adı öne çıkmayan küçük bir şehirdi, nüfusu çok çok azdı. Şimdi öyle mi? Nüfusu altı milyonu aşmış bir şehirden söz ediyoruz. “Son Göç” şiirimde Cumhuriyet gerçekliğinden yola çıkarak başkentimizi değerlendiriyorum. Yıllar içinde gerçekleştirileni anlamak ve giderek anlamlı kılmak düşüncesidir. Hemen hemen hepimiz, Anadolu’nun uzak yakın ili ilçesi köylüğünden geldik bu şehre. Cumhuriyet inancı ve düşüncesiyle, bir başka şehre dönüşmesine katkı verdik. Daha anlamlı kıldık. Kişi ve şehir arasındaki duygular, derin zıtlıklar biçimlendirici bir etki taşıyordu.  Biraz düzenli biraz kendiliğinden bir gelişme yaşandı. İşte bu nedenledir ki büyük Ankara ili bir göç şehridir. Yazdıklarımın bir tarih dersi içeren yanı yok ama düzyazı biçimidir. Kişisel duygularımı dile getirir. Taşlaşmış, kalıplaşmış bir metin değildir. Yine de şiir denebilir mi? Bilmiyorum…

– Şiir zor bir edebi tür. Biraz da sözcüklerin gerçek anlamları dışında imgelerle kurulan yapısından söz eder misiniz?

– Evet sözcüklerin gerçek anlamları dışında başka bir anlama bürünmelerini sağlamak şiirin başardığı bir iştir. Sözcüğün eylem ve edimiyle gerçekleşebilir. İşte burada şiiri yazan devreye girmiştir. Daha doğrusu onun düşgücü, hayâl ve hülyaları o sözcüğün yapısına yeni bir akışkanlık kazandırır. Onun bakış açısı geldiği noktada değişimi kaçınılmaz kılmıştır. Dönüştürmek onun görevidir. Yapmak istediği mantıksal tasarımlarla yaşamı yeniden değerlendirmek ve kurmaktır. Bu anlamda sözün duygusu şiirindedir.

“Sokak Kapısı” adlandırmasından yola çıkıp şehir bağlamında yazdıklarım sizin bildiğiniz şehri ne kadar anlatsa da hep arada bir uzaklık kalacaktır. Çizdiğim şehrin görüntüsüne bakıp eski tadı ve havasını vermiyor da, diyebilirsiniz. Çünkü ben katıksız biçimde gerçeği kaleme almıyorum. Gerçeklikle düş arasında ve tamamıyla şiirle ilgilidir, yazarak yarattığım Ankara. Ve burası benim şehrimdir. Evi, sokağı, mahalleyi içinde yaşayanlarla bir araya getirmek ve birleştirmektir, yaptığım iş. Bu nedenle elinizdeki kitap şehire açılan sokak kapısıdır.

_________________________________________________________________

“Gerçeklikle düş arasında ve tamamıyla şiirle ilgilidir, yazarak yarattığım Ankara. Ve burası benim şehrimdir.”

– Şiirlerinizde dize başlarının küçük harfle başlaması, noktalama işaretlerinin olmaması konusunda bizi aydınlatır mısınız?

– Şiirimde dize kurgusu bağlamında tümce vardır. Ben de tümcenin şiirde varlığını sürdürmesi görüşüne katılıyorum. Bölüm girişlerini tümce başlangıcı olarak düşünürseniz şiirimde büyük harflerin yer aldığını görürsünüz. Tümceye bir dizede bir bölümde ya da şiirin bütünsel yapısında işlediğimi söyleyebilirim. Bununla birlikte tümce kavramından yararlanmak apaçık ve kuru bir anlatım gibisinden düşünülmesin. Şiirin şiirsel niteliğini gözetmek şairin sorumluluğundadır. Noktalama imlerine gelince; şiirimin sürekli akışı içinde bildik yerlerini almazlar. Belki geçmişte edindikleri belli yerleri vardı. Ama bugün o yerlerini koruyamadıklarını göreceksiniz. Yıllar var ki nokta yok şiirimde.

– Şair, nelerden beslenerek şiir yazar?

– Şiirin konusu doğa ve yaşam içinde her şeyi kapsar. Şiir yazanlar çevresinde ne bulsa toplayacaktır, seçecektir, çoğaltacaktır. Bir biçimde bir araya getirmek çabasını sürdürecektir. Ben de “Sokak Kapısı” kitabımda çok kalabalık bulvarlardan başka başka sokaklara geçtim. Şehirden yola çıkıp, aynı şehire vardım. Şehir, şiirimde kendine yer edindi. Şunu da söylemek isterim k, bu kendiliğinden ortaya çıktı. Başka kitaplarımda başka izleklerin arkasına düştüğümü de biliyorum.

– Şiirin ne gibi özellikleri olmalıdır?

– En zor sorunun en sona saklanması sanırım alışkanlık olmuş. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Ama Türk şiirinin pırıl pırıl akan sözcüklerle, imge yüklü dizelerle, hayranlık duyduğum şiirler yarattığını biliyorum. Şiir yolculuğumuz, sonsuz güzelliğiyle sürüyor sürecekte.

Burada şiirin okunmasına ve yazılmasına ilişkin görmemiz gereken bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bana göre her şiirin bir odak noktası olmalıdır. İşte tam orası düş ve düşlemin şiire dönüşeceği yerdir. O yeri sezebiliyorsan ve görebiliyorsan başladığın şiiri bitirebilirsin. Şiir, oradan halka halka açılarak varacağı yere dek uzayacaktır. Durgun suya atılan taşın ardından oluşan dalgaları düşünün. İşte şiir, küçükten büyüğe doğru dalgaların gücü gibidir. Birbiriyle iç içe geçmiş halkalar ve her halka bir öncekiyle bağlantılı ama kendini anlatan bir yaratım. Doğru noktadan şiiri okumak bizi şiire ve şaire daha çok yaklaştıracaktır.

“Sokak Kapısı” şiirlerine bu yaklaşımı gösterirseniz; oda, ev, sokak, mahalle, şehir ve giderek ülke biçiminde halkaların oluştuğunun ayrımına varırsınız. Söylemek istediğim kitabın odak noktası şehirdir.

Nurdane Özdemir Sağkan

Ankara/ Şubat-2018

İlginizi Çekebilir

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir