Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan: “Türkiye’nin En Büyük Önceliği, Bağımsız Bir Yargı Sistemidir”

 Ankara Barosu Başkanı   Erinç Sağkan:   “Türkiye’nin  En Büyük Önceliği, Bağımsız Bir Yargı Sistemidir”

                                  

Nurdane  Özdemir  Sağkan/ Ankara –   Küresel koronavirüs salgını sırasında, yeni infaz düzenlemesine ilişkin kanun Meclis’te görüşülüp kabul edildi, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.            

90 bin hükümlüyü ilgilendiren, 70 maddeden oluşan ve 11 kanunda değişiklik yapan İnfaz yasası sonucu 45 bin mahkum tahliye edildi. MİT Kanunu kapsam dışı bırakılarak,  tutuklu gazetecilerin cezaevinden çıkması engellendi.

CHP yapılan infaz düzenlemesinin örtülü af olduğunu söyleyerek, adil bir düzenleme için yasanın iptalini istedi ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Ankara Barosu infaz düzenlemesiyle ilgili bir açıklamada bulundu:

“İnfaz indirimi olarak sunulan ve bazı kanunlarda değişiklik içeren gündemdeki düzenlemenin, bir özel af niteliği taşıdığı tartışmasızdır. Ülkemizde affın genellikle siyasi amaçlara dayandığı da bilinen bir gerçektir. Mevcut düzenleme, henüz dünyada koronavirüs salgını başlamadan önce, bazı siyasetçiler tarafından, cezaevlerinin doluluğu gerekçe gösterilerek dillendirilmiş ve salgından sonra halk sağlığı gerekçesi de eklenerek hızla yasalaşma çalışmaları başlamıştır.

Bu sebeple düzenlemenin çıkış amacının, virüs nedeniyle bir halk sağlığı önlemi olarak düşünülmediği bilinen bir gerçektir. Böyle bir risk söz konuysa, tutuklu ve hükümlü ayrımı yapılmaksızın, cezaevlerindeki herkese eşit olarak uygulama yapılması zorunludur. Zira tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkı devlete emanettir.

Ceza infaz kurumlarının çok dolu olması ve aşırı yığılma nedeniyle, hakimiyetin sağlanamaması gibi sebeplerle cezaevlerini boşaltma amacıyla affa başvurulmasıysa, en temel görevi suç işleyen kişiyi cezalandırmak olan devletin varlık nedenine aykırıdır.”

İnfaz yasasından; kadına şiddet uygulayanlar, hırsızlar ve katiller yararlanıp serbest bırakılırken,  gazeteciler ve  siyasetçiler içerde kaldılar.

 Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan, hapisteki gazetecilerle ilgili açıklamada bulundu:                          

“Hapisteki Gazeteciler Suçlu Değildir”

  “ İçerdeki gazetecilerin herhangi bir suçu yok.Tutuklanmalarına dönük uygulanan tedbir tamamen yanlış bir tedbir ve acilen serbest bırakılmaları gerekiyor. Bizim tutuksuz yargılamayı öncelememiz, tutuklu yargılamanın en son uygulanacak bir tedbir olduğunu vurgulamamız ve ifade özgürlüğünün arkasına sımsıkı sarılmamız gerekir.

Gazetecilerin terörle mücadele kanunu kapsamına girmeyen eylemlerinden dolayı, sanki bu kanundaki maddeleri ihlal ettikleri iddia edilerek, gözaltına alınmaları tamamen hukuksuzdur ve bu hukuksuzluğu af değil, bağımsız yargıçların temizlemesi gerekir.

Gazeteci arkadaşlarımız bu yasayla çıksalar, yarın çok daha fazla gazeteci aynı şekilde içeriye girecek. Haliyle burada savunmamız gereken konu; suç işlemeyen kişilerin afla dışarı çıkmaları değil, ifade özgürlüğünü savunmaktır.”

“Anayasa Mahkemesi’nden çok da ümitsiz olmadığımızı söylemeliyim”

“İnfaz yasası adı altında getirilen, aslında çok net bir özel aftır. Ana muhalefet partisinin de bu düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne taşımasını göz önüne aldığımız zaman, bunun Anayasa Mahkemesi’nde bir özel af olarak hukuki tespitinin yapılacağını düşünüyor, en azından tahmin ediyoruz.

Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki uygulamalarına baktığımızda, burada somutlaştırılan suçlar ve suç tipleri indirimden yararlanacak muhtemelen. Anayasa Mahkemesi’nin yapacağı incelemede; hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılık yasağına, hem de Anayasa’nın eşitlik maddesine aykırı bulunacağından, kapsamın genişlemesi çok kuvvetle muhtemel. Son dönemlerde özgürlük noktasında, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bazı ciddi kararlar da var. Anayasa Mahkemesi’nden çok da ümitsiz olmadığımızı söylemeliyim.

Ancak kavramları karıştırmayalım, suçsuz insanları siyasal iktidarın lütfuna terk edemeyiz. Mevcut gazeteciler bir ceza alacaklarsa eğer, lehe olan denetimli serbestlik hükümlerinden faydalanacaklar. Bu infaz düzenlemesi hukuksuz, eşitlik ölçüsünün dışına çıkılarak yapılmıştır. O gerekçeli kararı ben de okudum,  hiçbir yerinde bir gerekçe yok. Hep söylüyoruz, tutuklama en son uygulanacak bir tedbirdir. Niye tutukladığınızı ve her seferinde itirazları neden reddettiğinizi, mahkeme olarak çok açık gerekçelerle ortaya koymanız gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bununla ilgili sayamayacağımız kadar çok kararı var.

Baktığınızda bu kararın gerekçesi hiçbir şey ifade etmiyor. Kaçma şüphesini gösteren somut bir olgu yok, zaten toplanacak bir delil yok. Kanuna baktığınız zaman, alt sınırı, üst sınırı belli olan bir suç tipi. Bu suçtan dolayı tutuklama tedbirinin uygulanması kadar hukuksuz bir karar olamaz.”

“Kocaman bir açık cezaevine dönüştük”

“Biz bir hukuk devleti olduğumuzu iddia edemeyiz. Kocaman bir açık cezaevine dönüştük. Bu ülkede kimse fikrini söyleyemez hale geldi. İfade özgürlüğü tamamen yok sayıldı. Tutuklu gazeteciler şu an bir sansüre uğratıldılar. Halkın haber alma hakkı gasp edildi, gazetecilerin özgürlük hakkı, haber verme hakları gasp edildi. Ancak bir taraftan da, henüz kendisine dokunulmayan gazetecilere aba altından sopa gösterilerek, otosansür uygulattırılıyor. Aslında burda yapılmak istenen bu zaten.

Görün bakın, birkaç ay içerisinde Barış’ları bırakacaklar, ama amaca ulaşmış olacaklar. Amaçları buydu, yapılmak istenen bir korku imparatorluğu yaratmaktı, gazeteciliği sindirmekti şu anda bunu yapıyorlar zaten.”

Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan’ın bu açıklamalarının ardından, Anayasa Mahkemesi 6 Mayıs 2020 tarihinde, Ana muhalafet partisi CHP’nin infaz yasasınının şekil yönünden usulsüz  olduğu konusundaki  başvurusuna cevap vererek;  başvurunun  görüşülüp, karara bağlanacağını bildirdi.

 “Çocuk İstismarının Affı Olmaz” 

2005 ve 2016 yıllarında iktidar partisi, cinsel istismar mağduru kız çocuklarının, suçun failiyle evlenmeleri halinde, cezasızlığı öngören af girişimlerinde bulunmuş, toplumun sert tepkileriyle  karşılaşınca bundan vazgeçmişti.

İnfaz yasasında, bu konuyla ilgili herhangi bir teklif, önerge yer almasa da, iktidar partisinden bazı vekillerin, bu konuda muhalefeti ikna çabalarına girişerek nabız yokladığı ve sosyal medyada bununla ilgili bir taslak hazırlandığı hakkında çıkan haberler yeniden çocuğun istismarı konusunu gündeme taşıdı.

Bu taslak gerçekleşirse; tecavüzcü, tecavüz ettiği çocukla evlenmek şartıyla hapis yatmayacak, yatıyorsa salıverilecek ve bu şekilde istismara uğrayan çocuğun evliliği meşru gösterilecek.           

“Tecavüze uğrayan kız çocuklarının tecavüzcüsüyle evlendirilmek zorunda  bırakılması suçtur”  

Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan’a, sık sık gündeme taşınan ‘cinsel istismar mağduru kız  çocuklarının tecavüzcüleriyle evlendirilmesi’ konusu hakkındaki görüşlerini sorduk.

– Sayın Erinç Sağkan, cinsel istismar mağduru kız çocuklarının, suçun failiyle evlenmeleri koşuluna bağlı olarak af girişimlerinin tamamen gündemden kaldırılması için sizce neler yapılabilir?

Sorunuza cevap olarak yapılacak şey, sadece siyasal iktidarın bu zihniyeti değiştirmesidir. Sonuç olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yasa önerisi getirebilecek olan unsurlar belirli. Bu dönüp dönüp önümüze gelebilecektir.Tabii burda önemli olan konu şu: 2005 ve 2016’da da benzer şekilde bir düzenlemeyi hayata geçirmeye çalıştılar, fakat toplumun farklı farklı bütün kesimleri, buna ciddi anlamda karşı çıktılar. Zaten  toplum tepki gösterdiği zaman, siyasetçilerin buna duyarsız kalması da mümkün değildir. İktidarın  tekrar akran ilişkilerinde evlilikle, cinsel istismar sanığı ya da şüphelisine af düzenlemesi getirmeye yönelik bir çaba içinde olduklarını duyuyoruz.                

Bu çalışmaların içeriğinden barolara bilgi verilmiyor. Şimdi biz, yargı reformu strateji belgesinin hazırlanması sürecinde, Adalet Bakanlığı tarafından bir toplantıya davet edildik, bu davetten dolayı çok da mutlu olduk. Çünkü yargının üç sac ayağından savunma makamının görüşü alınmadan, bir ülkede bir yargı reformunu hayata geçirmek mümkün değildir. Bu görüşmemizde ayrıntılar değil de, genel olarak ana başlıklar ortaya konulmuştu. Türkiye yargı sisteminde bağımsızlığa dönük, yargının bağımsızlığını sağlayacak insan hakları odaklı bir yargıyı nasıl hayata geçirebilirizin başlıkları konuşulmuştu. Bu da bizim açımızdan umut vericiydi, fakat daha sonra yargı reformu strateji belgesinin ayrıntılarının açıklanmasında özellikle hakimler, savcılar kanununda bir  değişikliğin gündeme gelmemesiyle birlikte, aslında yargı bağımsızlığının sağlanmasına ilişkin hiçbir yenilik içermediğini gördüğümüz an itibarıyla, bu reformun aslında bir reform olamayacağı da açıkça ortaya çıkmıştı.

Şimdi görüyoruz ki, yargı reformu adı altında, bazı düzenlemelerin hayata geçirilmesinin bir kılıfı olarak, bu reform kullanılmaya başlanılmış. Bize, hangi ihtiyaçtan bugün akran ilişkilerinde evliliği bir af gerekçesi olabileceğine ilişkin, hangi ihtiyacın hasıl olduğunu açıklayabilecek bir tane siyasetçi var mı acaba, hangi ihtiyaçtan bu bizim karşımıza tekrar tekrar ısıtılıp getiriliyor?

Baroların görüşünün alınmadığı, savunma makamının görüşünün alınmadığı, sivil toplum örgütlerinin görüşünün alınmadığı, her şeyden de önemlisi bence sosyologlara sorulmadan, böyle bir ihtiyaç varsa, bu ihtiyaç analizi nasıl yapılmıştır? Burda yaşanan madem ki bazı hak ihlalleri söz konusu, bu hak ihlalleri nelerdir? Bunlar anlatılmalı.

Türkiye’de şu anki yargı sistemi, özünde bağımsızlığı sağladığımız müddetçe bir reform ihtiyacı hissetmeyen bir sistemdir. Bizim tek sıkıntımız, Türkiye’de özgür bir yargı sistemi, cesur hakimleri, bağımsız hakim ve savcıları, bu sisteme dahil edemememizden kaynaklanıyor. Bunun dışında yasalarımızın bir reform ihtiyacı bulunmamaktadır.

Akran ilişkilerinde cezasızlığın ya da affı getirecek bir düzenlemenin, şu anda bize sunulmuş, bu konudaki görüşünüz nedir denilmiş bir kanun metni elimizde yok. Ancak şunu söyleyebilirim ki; buna ilişkin, bu şekilde bir af düzenlemesini getirecek her türlü düzenlemenin karşısında yer alırız. Çünkü biz, kız çocuklarının tecavüzcüsüyle evlendirilerek, toplum baskısıyla evlendirilmek zorunda bırakılarak, evlerine hapsedilen kızlar değil, Atatürk’ün söylediği gibi, onları küçük hanımefendiler olarak görüyoruz. Toplumda onların da, en az erkekler kadar  toplumsal cinsiyet eşitliğinin gözetilerek iş hayatında, sosyal hayatta yer almalarıdır bizim temel amacımız.

Yasaların da ana hedefinin; kız çocuklarını tecavüzcüsüyle evlendirmek değil, o tecavüzcülere en ağır cezayı vermek ve kız çocuklarını da, bu toplumda hak ettiği yere koymak olduğunu düşünüyoruz.

Yasa neden yapılır? Hak, hukuk, adalet diyoruz, toplumda bunun gerçekleşmesi, toplumun bir sistem içerisinde kardeşçe yaşayabilmesi için yapılır, yasalar vatandaş odaklıdır. Artık bir yasa çıkarıldığı zaman, burdaki ihtiyacı bize anlatmaları gerekiyor. Maalesef  bizim gördüğümüz şey şu: “ Biz yapalım, Meclis’e götürelim, apar topar çıkartalım, toplum buna ayak uydursun. Oysa doğru olan bu değil, doğru olan, bir ihtiyacın neyden kaynaklandığını insanlara anlatmak. Oturacaksınız, sivil toplumla buluşacaksınız, barolarla buluşacaksınız, karşı argümanları dinleyeceksiniz. Ondan sonra diyeceksiniz ki, işte bizim gerekçemiz budur.

Ama siz topluma sırtınızı dönüp, ben bildiğimi yaparım, sizde buna ayak uyduracaksınız derseniz eğer, burada artık bir hukuk devletinden, bir demokrasiden bahsedemezsiniz.”

-Sayın Sağkan, tecavüze uğrayıp hamile kalan kız çocuklarının çocuk doğurmalarına, imam nikahı kıymalarına ailelerinin rıza göstermesini, hekimlerin de, hamile kız çocuklarını bildirmelerine gerek olmadığı yönünde açıklamalar yapılmasına nasıl bakıyorsunuz?

“ Öncelikle hekim konusuna değinmek istiyorum, bunların hepsi şu anda birer duyum, bizim de kulağımıza geliyor bunlar. Fakat şunu söyleyim: “Bir hekimin, kamu görevlisi olarak öğrendiği suçu resmi mercilere ihbar etmemesi, Türk Ceza Kanunu kapsamında suçtur. Buna ilişkin bir değişikliğin düşünülmesi, insanların aklından geçmesi bile, iyi niyetle bağdaşmayacağı gibi, tecavüzü aklamak noktasında, hekimleri de buna alet kılmaktan başka bir anlam taşımayacaktır ve böyle bir düzenlemenin hayata geçirileceğine de, hiç ama hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü bir hekimin gördüğü en ufak bir şüphe bile olsa, cumhuriyet savcılığına bildirme yükümlülüğü vardır ve bu yükümlülüğün ortadan kaldırılması, açık olarak bazı suçların gizlenmesi amacını taşımaktadır. Artık Türkiye’de alenen devlet eliyle biz tecavüz suçlarını gizleyeceğiz, aklayacağız anlamı taşımaktadır ve aslına bakarsanız hekimleri de bir şekilde baskı altına alır böyle bir düzenleme.

Küçük yaştaki kız çocuklarına cinsel istismar ve tecavüz suçlarında, ailelerin tutumlarına değinecek olursak, şöyle söyleyim: Toplumda bazı kesimlerde özellikle aile içi şiddet, cinsel istismar konularının saklandığına, bunun ortaya çıkması halinde kız çocuğunun damgalanacağı, bu sebeple daha büyük sorunlar yaşayacağı endişesiyle bunun gizlenmeye çalışıldığına şahit oluyoruz.

Mevcut yasal düzenlemelerimiz bu anlamda çocuğun üstün yararı ilkesini korumaya matuf düzenlemeler. Biz en büyük sorunu yasal düzenlemelerde değil, daha çok uygulamada yaşıyoruz. Bizim, uygulayıcıların bu konuda yetiştirilmesine ve toplumun bu konuda eğitilip, aydınlatılmasına ihtiyacımız var. Yargıda gördüğümüz bazı uygulamalar; toplumda ailelerin gizleme çabaları, bazı takdiri indirim sebeplerinin hemen hemen her davada otomatik olarak uygulanıyor olması gibi vicdanları yaralayan, hepimizi rahatsız eden konularla sıklıkla karşılaşıyoruz. O çocuğa bir istismar vakası söz konusu olduysa, utanacak olan o çocuk değildir, onu yapan olmalıdır. Bizim bunu anlatmamız gerekiyor insanlara. Maalesef  bu konuda çok da fazla yol katedemediğimizi görüyoruz.”

İlginizi Çekebilir

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir